More

    Yükümlü İnsanlar

    Dünya üzerinde yaşayan, yaşamış olan, yaşayacak olan herkes üzerine düşenleri yapmakla yükümlü olarak doğar. Yükümlü insanlar… Yargılanmaya, cezalandırılmaya, ezilmeye, varoluş sancısı çekmeye, her anını tetikte geçirmeye mecbur bırakılmış insanlar . İlla bir şeylere bağımlı olmak zorunda bırakılmış insanlar Tek kalmaktan korkan insanlar… Pes etmeyi bilmeyen; ama mücadeleyi de yüzüne gözüne bulaştıran hırslı insanlar… Herkesin kendisine hizmet etmesi için yaratıldığını düşünen insanlar. Hiçbir vasfı olmadığı için silik görünen insanlar… En önemlisi uzun çok uzun bir geçmişi olan soruyu cevaplayamayan insanlar… İşte o soru…

    Her şey çok iyiydi. Tüm temizlikler yapılmış, hazırlıklar tamamlanmıştı. Mesaiye tüm hazırlıklar yapılmış olarak başlanacaktı. Kusur yoktu. Akla gelebilecek her şey hazırdı. Tüm telaşlar, endişeler sona ermişti. Adamlar heyecanla kapı önünde bekliyorlardı. Yanlış yapmamalıydılar, Hayır, yanlış olmaz, olamaz, olmamalı. Kontroller yapılmıştı tekrar tekrar. Adam mutluydu. Kapıda karşılamıştı gözü kulağı olan jilet gibi giyinmiş adamlar çünkü. Günlük bakımı yapılmış bahçeyi kontrol etti önce adam. Onlarca ağacı olan çiçeği, böceği olan bahçede, yerde tek yaprak bile yoktu. Camlar ışıl ışıldı. Hiçbir olay yoktu. Tüm çalışmalar yapılmıştı Adam memnuniyetini ifade eder gibi oldu. Salon aynasına doğru yürüdü, yürüdü, yürüdü. Tam kravatını düzeltecekti ki “Siz nasıl iş yapıyorsunuz?” diye bir kükreme. Ayna üzerinde küçük bir leke! Küçücük, ufacık, minnacık, miniminnacık bir leke…

    Dalları toprağa uzanıyor. Dolu dolu bir dut ağacı, iri iri. Ama yorgun görünüyor. Hikayeler dinlemiş enteresan enteresan, garip garip bazen “oha yuh dedirten hikayeler” bazen “daha daha neler” “yok canım”, “vah vah” dedirten hikayeler. Ama dinlemiş her birini yılmadan incinmeden. Kavrayamamış olan biteni, roman roman dinlemiş. Hiç tepki vermeden anladığını fark ettirmeden. Çok mutlu olsunlar diye çok lezzetli dutlar vermiş insanlara; ama insanlar kırarcasına dallarını yere çekmişler. Leziz dutları yemek için dut ağacının. Ama dut ağacı yılmamış . İnsan habire anlatmış ona habire anlatmış Korkmaya başlamış dut ağacı çünkü bir şeyler duymuş Ormanda herkes biliyormuş. İnsanlar bir zamanlar elma ağacına da anlatıyormuş. Sonra çok kötü şeyler olmuş. Şimdi neden ona anlatmış olabilir ki insan.

    Hiç düşündük mü?

    Annemizin en sevdiği yemeği biliyor muyuz? Nefret ettiğimiz öğretmenimizin yaşam mücadelesini merak ettik mi hiç? Başarılı olacağım diye kendini yırtan çocuğumuzun ne istediğini sorduk mu? Çok sevdiğimiz her gün birlikte olduğumuz birine yılların özlemiyle sarıldık mi hiç? Göğüs kafesimizi bomboş bırakan şeyin ne olduğunu sorduk mu kendimize? Belki de her birini yapmışızdır kim bilir. Ama en çok yaptıklarımızı saymak istiyorum. Annemizi babamızın anlattıklarına göre, çocuğumuzu komşunun çocuğuna göre, öğretmenimizi çalışmadığımız dersten aldığımız notlara göre, sevdiğimizi iki astar boyaya göre, yarınımızı hiç gelmeyecekmiş gibi pervasız düşüncelerimize göre değerlendiriyoruz. İnsanlar sonunda kafaya dank edince çok geç oluyor artık. Kendi hakkını savunamayan çocuklar yetiştiriyoruz. Babasını sevmeyen, öğretmenini sevmeyen, hedefi olmayan, kısa yoldan köşeyi dönmeye çalışan çocuklarımız. Keyfi için dut ağacını kiran, başkalarının keyfi için aynadaki lekeleri temizlemeye mahkum oluyor sonunda.

    Diyor ya şair: Ne içindeyim zamanın, Ne de büsbütün dışında; Yekpare, geniş bir anın Parçalanmaz akışında.

    En Son Makaleler

    Kişisel Gelişim Nedir?

    Temel Bütçeleme İlkeleri

    Olimposlu Tanrılar

    Makine Öğrenimi Nedir ?

    Error decoding the Instagram API json

    İlgili İçerikler