More

    Korku Toplumu Yaratmak

    Korku Toplumu

    Korkuyoruz, yaşadığımız korku toplumu içinde birey olarak her birimiz yaşanması olası her bir olumsuz durumdan korkuyoruz. İçgüdüsel olarak bir takım ihtiyaçlara sahibiz ve bu ihtiyaçlara ulaşamama korkusu bizleri sosyal yaşamlarımızdan tutun ideolojilerimize, siyasi görüşlerimizden tutun meslek tercihlerimize hatta karakterlerimize kadar şekillendirebiliyor.

    Milyonlarca yıl avcı toplayıcı bir yaşam süren insanoğlu, son buzul çağının yaklaşık 10 bin yıl önce sona ermesiyle ortaya çıkan bereketli akarsu havzalarında toplanarak tarım alanında köklü reformlara imza atmıştı. Hiç kuşkusuz gerçekleştirdiğimiz bu ilk büyük devrim, morfolojik yapımızdan beslenme düzenimize, inanç sistemimizden sosyal ilişkilerimize kadar pek çok konuda köklü değişimleri de zorunlu kılıyordu. Zira milyonlarca yıl doğada çekirdek aile yapılarıyla yaşamlarını sürdüren insan artık ilk kez yerleşik kolektif bir yaşama adım atıyordu.

    İlk toplumsal birlikteliği oluşturan insanoğlunun birbirlerine olan güvensizliği ve korkusu, Montaigne’nin tabiriyle ‘acı çekme korkuları, onları toplumsal düzeni sağlayacaklarına inandıkları daha büyük korku kaynakları oluşturmaya yöneltti. İnsanlar kendi güvenliklerini sağlayacak bir egemen tayin edip, bu egemene, sahip oldukları irade, akıl ve ahlak gibi değerlerini tabi kıldılar. Böylece herkesin bir ve aynı korku örgütlenmesinde birleşmesini sağladılar. Ortak aklın yapay bir biçimde oluşturduğu bu irade de topluma koyduğu siyasi, sosyal ve ahlaki kurallar ve yaptırımlarla insanların benliğinde bir otorite korkusu oluşturmayı başardı. Oluşan bu korkuya ise insanlar garip bir şekilde saygınlık yüklemiştir. Zamanla atalarımız korkunun getirdiği bu saygınlığı öyle boyutlara ulaştırmış ki, otoriteyi elinde bulunduran muktedirlerin tanrıları tarafından görevlendirildiğine, hatta bizzat tanrıları olduğuna inanmışlardı.

    İlk siyasi örgütlenmenin üzerinden 6 bin yıl geçmesine rağmen, insanların güç fetişizminin ve var olma amacı yalnızca insanları korkularından korumak olan devleti kutsallaştırmasının altında yatan sebep de yine bu korku güdüsünden ibarettir. Tabiatımızda var olan bu korku güdüsü ve güç seviciliği, siyasi iktidarların toplumları tarih boyunca manipüle edip şekillendirmelerine, birer korku toplumu haline getirmelerine olanak sağlamıştır.

    Korkudan Beslenen Devlet

         Thomas hobbes devletin amacını bireysel güvenlik olduğunu ve devlet otoritesinin toplumu tahakküm altında tutabilmesi için korkunun gerekli olduğunu ifade etmiştir. Günümüze kadar toplum üzerinde egemen olan her güç odağı da toplumu tahakkümü altında tutmak için her fırsatta korkuyu kullanmıştır. Egemenlerin toplum üzerinde yaydığı korkunun kaynağı, devlet politikalarının veya ulusal ve uluslararası konjonktürün durumuna göre ekonomik krizlerden tutun iç ve dış düşmana, terör örgütlerinden tutun dini ve ideolojik akımlara kadar sınırsız alanlardan beslenebilir.

    Tabi ki her toplum üzerinde aynı korku politikalarının uygulanması mümkün değildir. Ülkelerin yönetim şekilleri ve toplumların entelektüel düzeyleri uygulanan politikaları da şekillendirebilmektedir. Dini hassasiyeti yüksek olan toplumlarda dini ve ahlaki değerlere yönelik tehdit algısı, seküler demokratik bir sistemi benimsemiş olan  toplumlarından daha etkili bir şekilde oluşur. Aynı şekilde yaşam tarzlarına yönelik tehdit algısı da iki farklı toplum yapısında aynı reaksiyonu göstermez.

    Korku güdümüz her ne kadar tarih boyunca etkili bir manipülasyon kaynağı olarak kullanılsa da, siyasi bir argüman olarak altın çağını 2. Dünya Savaşı ve sonrasında iletişim alanlarındaki gelişmeye bağlı olarak yaşamaya başlamıştır. Joseph Goebbels‘in Almanlar üzerinde başarılı şekilde uyguladığı korku politikaları, savaşın ardından oluşan yeni dünya düzeninde de artarak devam etti. İki kutuplu bu yeni dünyada batı dünyası için korku kaynağı komünizmken, doğu bloku ülkelerinde kapitalizmdi.

    Özellikle Amerika Birleşik Devletleri ve batı rejimleri sahip oldukları sistem gereği, uygulayacağı politikaların devamı ve iktidarda kalabilmeleri için halkın desteğine muhtaçtı. Bu sebeple kendi toplumlarında komünizm tehlikesini-korkusunu- körükleyerek, toplumun yaşam tarzlarını koruyabilmek için iktidarlara körü körüne bağlanmalarını sağlamışlardı. Hollywood yapımı filmler, gazete ve TV yayınları bu algı çalışmalarının başında geliyordu.

    korku toplumu yaratmak
    ‘Rambo’ Serisi Soğuk Savaş Dönemi Anti Kominist Propagandalarının Sembollerinden Birisidir- Korku toplumu

    Türkiye’nin de içinde olduğu ABD müttefiki ülkelerde de durum farklı değildi. Muhalif dergiler, gazeteler kapatılıyor, düşünürler, yazarlar siyasiler tutuklanıyor ya da sürgüne zorlanıyordu. Tüm bunlar gerçekleşirken  toplumun önemli bir kısmı tüm bu yaşananları içinde oldukları bir savaşın birer zaferi olarak görüyordu. Zira devletin düşman ilan ettiği bu kişiler devlet ve toplum nezdinde  birer vatan hainiydi.

    Kendi Yarattığı Düşmana Karşı Zafer Kazanmak

    Artık günümüzde devletlerin gerek iç gerekse dış siyasi politikalarının meşruiyeti için toplumsal ve uluslararası destek olmazsa olmaz bir konumda. Bu desteği almak için en etkili yol ise şüphesiz toplumun tehdit olarak algıladığı kavramlara karşı mücadele algısıdır. Bu tehlike gerçek bir tehlike olabildiği gibi bir devletin uzun vadeli politikalarına hizmet amacıyla oluşturulmuş bir yanılsama da olabiliyor.

    Amerika soğuk savaş sırasında Sovyetlere karşı mücadele eden Afgan mücahitleri kahramanlaştırmış; hatta Hollwood bile Afganların bu kahramanlıklarını bütün dünyaya duyurmuştu. İran Devriminin ardından İran’a karşı Saddam Hüseyin’i desteklemiş ve bölgedeki en önemli ABD müttefiklerinden biri haline getirmişti. Fakat Sovyetlerin dağılıp bu tehlikenin ortadan kalkmasıyla, ABD ortaya çıkan bu korku boşluğunu doldurmak için dün kahramanlaştırdığı bu kesimi terör örgütü; İran tehlikesine karşı kahramanca direndiğini iddia ettiği Saddam Hüseyin’i de terör destekçisi ilan etmişti. 11 Eylül saldırıları ise topluma ihtiyaç duyulan korku motivasyonunu vermiş; hükümetlerinin kendilerini koruması yönünde aldığını iddia ettiği her türlü kararı desteklemiş veya görmezden gelebilmişti.

    Bugün dünyada hemen bütün devletler özellikle üçüncü dünya ülkeleri ve Türkiye gibi halen gelişmekte olan ülkelerde bir korku toplumu oluşturma politikaları iç siyasetin olmazsa olmazı haline getirmiştir. Bu sebepledir ki hiç bir devlet var olan tehlikelerin tamamen ortadan kalkmasını istemez. Korku, toplumlar için en büyük motivasyon kaynağı ve birleştirici unsurdur. Bir korku toplumu yaratmak devletlerin ve muktedirlerin en büyük yatırımıdır. Bazen iktidarlarını korumak bazen de uluslararası politikalarını yürütebilmek için; toplumun korkutulması gerekebilir. Hatta güçlü bir motivasyon ile siyasi ve ekonomik bir devrim bile doğabilir. Naziler için bu motivasyon Reichstag Yangını‘iken Amerika için 11 Eylül saldırıları, Türkiye için ise 15 Temmuzdu. Maalesef bu tarz örnekleri dünyada arttırmamız mümkün..

    Reichstag Yangını 1933, ‘ korku toplumu yaratmak

    En Son Makaleler

    Kişisel Gelişim Nedir?

    Temel Bütçeleme İlkeleri

    Olimposlu Tanrılar

    Makine Öğrenimi Nedir ?

    Error decoding the Instagram API json

    İlgili İçerikler